Elif Demirel’den Kitap Önerileri
Elif Demirel’den kitap önerileri

- Dünyanın Kasım’a Görünüşü/Sema Aslan
Okurken, çabucak bitecek diye korktuğum bir romandı. Uzun zamandır bu kadar etkilendiğim, üslubunu bu denli nahif ve sarsıcı bulduğum bir kitap olmamıştı. Bilmediği bir sebepten oğlundan ayrı düşen, dışarıdan hep iki büklüm ve çelimsiz görünen Kasım’ın çaresizliği o kadar güzel anlatılıyor ki, kitap bittiğinde bir iç sıkıntısı hissetmenize, kitaptaki karakterlerin dertleriyle dertlenmenize neden oluyor. Dünyanın Kasım’a Görünüşü, dünyanın bazı dertlere hep kör kalışını, dünyanın bize hiç de Kasım’a göründüğü gibi görünmediğini ispatlıyor.
“Sen, sarhoşluktan önce ve sarhoşluktan sonra aynı sen misin? Güneşe durduğunda için hep aynı iç mi? Güneş, yarın sabah erkenden geçerken bu topraklardan, beni de yalar mı? Yarın sabah ben, yine ben olur muyum?”
- Gençlik/ Tove Ditlevsen
Danimarkalı şair/yazar Tove Ditlevsen’in, Kophenag Üçlemesi adı altında topladığı kitapların ikincisi olan Gençlik, yazarın diğer kitapları gibi otobiyografik özellikler barındırıyor. Kendi hayatını özgürce kurmak isteyen, şiir yazan ve o şiirlere inanacak, onları yayımlayacak birilerini arayan bir genç kadını okuyoruz. “Kendine ait bir oda” ya sahip olmak ve özgürce yazabilmek için çok çabalayan bu genç kadının hikayesini okumak benim için çok heyecanlı ve etkileyiciydi. Keşke Tove Ditlevsen’in daha fazla eseri Türkçeye çevrilse!
“Yalnızlığı, aile ve akrabadan tamamen yoksun olmayı, içinde tek bir mum yanan çatı katında kağıdın üstünden haşırdayarak geçen bir kalemi ve şimdilik yüzü ve ismi benden saklı bir adamı düşünüyorum.”
- Uçucuk Kül/Monika Maron
Kendi düşüncelerinin arkasında durmak ve duygularını yaşamak isteyen Josefa adlı bir gazetecinin öyküsünün anlatıldığı bu romanda Berlin’in kasvetli günlerine konuk oluyoruz. Sansür, hak arama mücadelesi, idealler, annelik gibi pek çok kavramın sorgulandığı Uçucu Kül, bir çırpıda okunan ve çok sağlam bir kurguya sahip romanlardan. Çok severek okumuştum.
“Oysa bir güne karşı zor kullandığımda, planlı, normal bir günün akışıyla yetinemeyip kendi hayatımdan başka yabancı bir hayat aradığımda o günün nasıl biteceğini; aslında yorgunluktan ölsem de aniden evden çıkıp arkadaşlarla karşılaşmayı umduğum bir bara gittiğimde, bir saat sonra hiçbir yaşantıyla zenginleşemeden ama taksiye verdiğim yirmi mark yüzünden biraz daha yoksullaşarak eve döneceğimi çoktandır biliyorum.”
- Normal İnsanlar/Sally Rooney
Normal İnsanlar, günümüz ilişkilerini irdelemesi açısından oldukça güzel ve etkileyici bulduğum bir romandı. Arkadaşlık, aşk, seks, ilişkiler, toksik ilişkiler, bitmek bilmeyen karşılıklı çekim gibi pek çok meseleyi yalın bir şekilde aktaran ve postmodern dünyanın yeni ilişki biçimlerinden başarılı bir şekilde bahseden roman, şimdiden geleceğin bir klasiği şeklinde anılıyor. Özellikle Marianne karakterini çok sevdiğimi ve pek çok noktada karakterle yakınlık kurabildiğimi söyleyebilirim. (Diziye bayıldığımı da belirtmem gerek!)
“Daha sonra hatırladığında dahi dayanamadığı kadar etkileyecek bu an onu, şu an yaşıyorken bile farkında bunun.”
- Haziran/Selçuk Baran
BeEnim için geç kalınmış bir okumaydı. Bu kitabı anlatacak kelime bulmakta zorlanabilirim. O yüzden sadece şunu söylemek isterim, Haziran, öykü nasıl yazılır sorusunun okkalı bir cevabı gibi!
“Çünkü birden anlamıştım. Bundan sonra hiçbir şey dokunmazdı bana. Karşı komşuya sabah kahvesine diye gider, bir güzel benzetirdim kadını. Ya da sessizce örgümü örerdim. Fark etmezdi. Mantarlı tavuk, güveçte kuru fasülye pişirirdim. Votka içerek kocamın arkadaşlarıyla Agnes Varda’nın filmlerinden konuşurdum. Bütün bunları yaparken içimde korkumu ya da kavgamı büyütürdüm. Hiç fark etmezdi.”