Cadı Kazanı

Moda Dizisi 5: Postmodern Toplumun Yeni Sığınağı(mı); Retro ve Vintage Giyim

Son yıllarda kıyafet modasında yükselişe geçen ve adını sıkça duyduğumuz iki kelime var: Retro ve Vintage. Bu iki kelime de şüphesiz ki “nostalji” kavramıyla epey yakından alakalı. Öncelikle retro ve vintage kelime anlamı olarak ne ifade eder, buna bakalım.

Son yıllarda kıyafet modasında yükselişe geçen ve adını sıkça duyduğumuz iki kelime var: Retro ve Vintage. Bu iki kelime de şüphesiz ki “nostalji” kavramıyla epey yakından alakalı. Öncelikle retro ve vintage kelime anlamı olarak ne ifade eder, buna bakalım.

Retro, Thames & Hudson, Fashion and Fashion Desingers sözlüğünde, en az yirmi yıl önceki döneme ait giysilerin moda tasarımında kullanımı olarak tanımlanmaktadır. Vintage sözcüğünün moda tasarımına yansıması, geçmişe ait eski fakat kaliteli, eskidikçe şarap gibi değerlenen, başarılı moda tasarımlarının günümüzde birebir kullanımı olarak açıklanabilir. Retro kavramı daha kısa ve yakın bir zaman dilimini işaret ederken, vintage kavramı ise tüm XX. yüzyılı kapsamaktadır. Tanımlardan anlaşılacağı üzere, bir giysiye retro diyebilmemiz için, o giysinin en az yirmi yıl öncesinden bir giysiden esinlenilerek tasarlanmış olması gerekmektedir. Yani retro kıyafetler, hâlihazırda bulunduğumuz zaman diliminde üretilir fakat bir kıyafete vintage diyebilmemiz için, o kıyafetin uzun yıllar öncesinden günümüz modasına sağ salim ulaşmış olması gerekmektedir.

Peki ne oldu da dört bir yanda vintage ve retro butikler peyda oldu? Eskiden bitpazarlarında kimsenin suratına bakmadığı elbiseler çok yüksek fiyatlarla “vintage moda” adı altında satılıyor, 40’lı, 50’li yılların elbiseleri yeniden üretilip retro pazarında –yine epey yüksek fiyatlarla- meraklısıyla buluşabiliyor. Peki, bu yükseliş nasıl gerçekleşti?

Moda, hem çok dinamik hem çok durağan bir kavramdır. Modanın sürekli değiştiği de sürekli kendini tekrar ettiği de inkar edilemeyecek bir gerçektir. Moda görünüşlerinin tamamı başlangıç, orta ve bitiş safhalarından geçerler. Zamanının çok ötesinde olan moda görünüşleri ise avangard (öncü) olarak kabul edilir. Belirli bir süre sonra bütün modalar eskir ve “modası geçmiş” olur. Bir süre unutulan bu moda görünüşleri, zaman geçtikten sonra muhakkak tekrar keşfedilir. XX. yüzyılın retroyu çağrıştıran ilk tasarımlarını, Christian Dior, İkinci Dünya Savaşı sonrası gündeme getirmiştir. Dior’un 1947 yılında hazırladığı ilk retro koleksiyonu XIX. yüzyıldan izler taşır. Savaşa giden erkeklerin yerine çalışmak zorunda kalan, iş yaşamına atılan kadınların kıyafetlerinde radikal değişiklikler olmuştur. Savaşın getirdiği yoksulluk sebebiyle sadeleşen, maskülenleşen kadın modasını yeniden geçmişe ve daha feminen çizgilere götürmeyi amaçlayan Dior, göğüs çevresi ve beli vurgulayan –ve kadınlar için neredeyse birer işkence olan- korse ve tarlatanları yeniden ortaya çıkarmıştır.

Vintage akımının ilk temsilcileri olarak ise Hippileri örnek vermek sanırım yanlış olmaz. 1960’lara gelindiğinde sanayileşme sonucu doğaya karşı bir yabancılaşma meydana gelmiştir. Doğaya yabancılaşmaya ve makineleşmeye karşı duruşuyla Hippi akımı kendi stilini, ikinci el kıyafetler satan bitpazarlarından giyinerek yaratmıştır. Vintage giysiler satan sokak pazarları, bugünkü canlılığını 1960 sonlarının Hippi kültürüne borçludur.

Günümüzde moda tasarımcıları retro akımını Avrupa ve Amerika’daki yaygın vintage dükkanlarından esinlenerek yaratırlar. Aslında vintage dükkanları, stil olarak karmakarışık olan ikinci el dükkanlarının dönemsel olarak sınıflandırılmış halleridir. Fakat biraz daha derine bakacak olursak, her iki akım için de esas olan “farklı ve özgün” hissettirebilme misyonunu yüklenmiş olmaktır.

Vintage modası çoğunlukla, popüler moda kıyafetleri reddederek kendi özgün tarzını yaratmak isteyen stil sahibi kişiler tarafından tercih edilmektedir. 1970’li yılların başında önem kazanan ve şu anda tüm dünyayı kasıp kavuran bu akım kişiye “biricik olduğunu hissettirmek”, “benzersiz görünmek” gibi fırsatlar verir. Vintage bir parça, aynı zamanda “ruhu” olan bir parça olarak görülür. Geçmişten günümüze ulaşması ve tek olması, vintage bir giysiye pek çok anlam yüklememize sebep olur. Vintage bir gömlek, giyen kişiye toplumsal hafızayı koruduğunu dahi hissettirebilir. Geçmişle ve her şeyin “çok daha saf, temiz, güzel” olduğu yıllarla yeniden iletişime geçme isteği, bizi eski kıyafetlere yönlendirebilir. Böyle bir moda görünüşünü benimsemek, dinlenme, arınma, öze dönme, uzaklaşma, zamanda yolculuk etme gibi durumlarla ilgili olabilmektedir. İşte bu yüzden, toplumun retro ve vintage kıyafetlere yönelmesi, içinde yaşadığımız dönemin psikolojik ve sosyolojik yapısından farklı değerlendirilemez. Bu nostaljik ruh hali, geçmişte kalan bir şeylere duyulan derin özlemi ifade eder.

Postmodern dünyada her şey büyük bir hızla olup biter. Kıyafet sektörü ise akıl almaz derecede büyük bir hızla yeni koleksiyonlar üretir. Neredeyse bir “kullan at” alışkanlığının hakim olduğu görülür. Her şeye erişimimiz vardır ve istediğimiz her saniye, elimizdeki telefondan dahi alışveriş yapmamız mümkündür. Bu kadar yeni ve fazla kıyafetin olduğu bir dönemde eskiye yönelimin artması bize açık bir şekilde şunu gösterir: İnsanların geçmişe ve manası olan kıyafetlere özlemi artmıştır ve insanların büyük çoğunluğu, tek tipleşmiş görünümlerden ve tüketim çılgınlığından sıkılmıştır.

Dilek Himam, “Anımsama Durakları Olarak Giysiler” adlı yazısında, eski kıyafetlere yüklenilen anlamdan şu şekilde bahseder:

“Maddi kültürün önemli belgelerinden olan giysiler, kişisel ve kolektif anlamlarla yüklü nesnelerdir. Özellikle eski ve kullanılmış elbiselerle kurulan doğrudan ve dolaylı bağ, elbisenin giyildiği bedenlerin şekillerini almasından kaynaklanan fiziksel bir bağdan da öte, çok boyutlu bir diyaloğu içerir. Giysiler hakkında konuşmaya başladığınızda o diyaloğun sonunda aile hikayeleri, olaylar, ilişkiler, beden imgesi, duygular, özlemler, öfkeler, davranışlar, inançlar ve düşünceler gibi birçok olgu hakkında sürekli genişleyen bir dağarcık oluşacaktır. Eski giysi anlatıları sundukları düşünsel ve bedensel deneyimler itibariyle de herhangi bir nesneden çok daha fazlasını sunar. Yaşanmışlığı olan bir giysiye dokunurken, eski bir giysiyi yok etmek isterken, bir giysinin fotoğrafına bakarken ya da o elbisenin size hatırlattıklarını düşünürken kesinlikle bir anı canlanır zihninizde; başka zamanlarda, başka yaşanmış hikayelerin içinde sıkışıp kalan anılardır bunlar. Bir müzede görebileceğiniz seçkin ve incelikli bir giysi veya gündelik yaşama dair gündelik kullanıma ait eski bir giysi de benzer bir deneyim sunacaktır.”

İçinde bulunulan zamana karşı duyulan hayal kırıklığı bizleri eski ya da eskiye benzer kıyafetlere yönlendirmektedir. Hazır giyim endüstrisi seri üretim sebebiyle, özellikle kadınların görünüşlerini adeta kopyalamaktadır. Bu tekdüzelikten uzaklaşmak isteyenler, kendi kişiliklerini, yaşam tarzlarını, hayat felsefelerini, duruşlarını geçmiş dönemlerin stillerinde ararlar. Çünkü toplumun pek çoğu, giyim tarzıyla kendisini sosyolojik ve psikolojik olarak da ifade ettiğini düşünmektedir. Vintage modasına epey düşkün biri olarak, vintage bir giysinin hissettirdiklerinin, alelade bir giysinin hissettirdiklerinden çok çok farklı olduğunu söylemem sanırım yalan olmaz. Tüm bu geriye dönüşün, postmodern toplumla, içinde bulunduğumuz keşmekeş ve kalabalıkla doğrudan alakalı olduğunu düşünüyor ve okuyan herkese, kıyafetlerimizin bazen bizim yerimize konuştuklarını söylemekle beraber, bu konuda benim kadar kafa yormamalarını ve nasıl iyi hissediyorlarsa o şekilde giyinmelerini tavsiye ediyorum.