Dosya, Hemhal

Çiçek Kalkışması, Kalkışmayı Bilen Kadınlar

İlk oyunu Çiçek Kalkışması ile ödül alan Sevcan Bati ile söyleştik. İKSV Tiyatro Festivali iş birliğiyle Galataperform’un Yeni Metin Yeni Tiyatro festivalinde 2021 Senenin Oyunu ödülünü alan kız kardeşimizle yaptığımız bu röportajda yeni yazarlara çok iyi öneriler var.

Merhaba Sevcan, okuyucularımız için biraz kendinden bahseder misin? Edebiyatla, tiyatroyla ilişkin nasıl başladı ve nasıl gidiyor?

Merhaba, edebiyatla ilişkim çocukluğumda başladı, okumak kadar yazmaktan da hoşlandığımı çocukluğumda fark ettim. Çok uzun yıllar günlük tuttum. Bu benim için olmazsa olmaz bir eylemdi. Sonraki yıllarda öykü ve şiir yazmayı denedim. Mersin Üniversitesi Türk dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Edebiyat öğretmeniyim. Aklımın bir yerinde hep tiyatro vardı ama tiyatronun neresinde durmak istediğim konusunda kararsızdım. Tabi çok sık oyun izliyordum. Oyun izledikçe de aklıma oyun fikirleri gelmeye başladı. Ve oyun yazmakta karar kıldım. İlk oyunum Çiçek Kalkışması’nı yazdım. Çiçek kalkışması İKSV Tiyatro Festivali iş birliğiyle Galataperform’un Yeni Metin Yeni Tiyatro festivalinin onuncu yılı 2021’de Senenin Oyunu ödülünü aldı ve okuma tiyatrosu olarak gösterildi. Tabi bu olay benim motivasyonumu da arttırdı. Şimdi ikinci oyunumu yazıyorum.

Çiçek kalkışması kullandığı dil ile, zaman ve mekanı kullanma biçimiyle ve de anlattığı meselelerle katman katman açılan ve seyirciyi bu katmanları çözmeye, hissetmeye çağıran etkileyici bir oyun. Ekolojik yıkım, eril dünya ve bu dünyanın bütün tezahürleri karşısında direnen kadınlar, yenilenen- dönüşen- dönüştüren doğa ve mitlerlerin, sembollerlerin iç içe geçtiği böylesi güçlü bir oyunu yazma süreci nasıldı, neden böyle hikayeyi seçtin?

Cinsiyetçiliğin, türcülüğün, sınıfsal ayrımların ve toplumsal cinsiyet rollerinin olmadığı bir dünya yaratmak, böyle bir mekân ve zaman oluşturmak istedim. Acil bir durum vardı. Yıllardır aciliyetini katlayarak arttıran bir durum… Bu acil durum aynı zamanda neredeyse bütün dünya için de kapsayıcıydı. Ekolojik yıkım eril dünyayla ilgili zaten. Bunu anlatırken dediğiniz eril dünya tezahürlerini görmezden gelemezdim. Ama eril dünya varsa bir de kadınlar var. Direniyorlar. Dönüştürüyorlar. Bütün bunlar iç içe olduğundan birbirini doğurdular diyebilirim. Doğa ve mit kullanımı ise doğanın ısrarla talan edilmesi ama yine de öz savunma yapması ile ilgili. Bunu kadınlar ve mitoloji yoluyla anlatmak bana çok gerçekçi geldi.

Çiçek Kalkışması oyununun merkezinde iki erkek karakter Hedil ve Ahzem var. Erkek karakterlerin öne çıktığı bir metin olmasının yanı sıra kadın karakterlerin kadim, direngen bir dışavurumunun da yabana atılmaz bir baskınlığı var. Ve bu kadın karakterler yaşam alanları işgal edilen çiçeklerle imgelenmişler. Metnin tümüne hakim olan yaşam alanlarının işgal edilmesi ve buna refleks üretenlerin kadınlar olması bize metnin eko-feminist bir bağıntısı olduğunu düşündürdü. Sen bu konuda neler söyleyebilirsin?

Dediğin gibi. Ekofeministler çevre sorunlarını kadın sorunları ve kadınların kurban edilmesi olarak görürler. Çünkü kadınlar, zehirli atıklar ve kirlilik nedeniyle hastalanırlar, aç kalırlar, kıtlık ve kuraklık yaşarlar, ölürler, doğurganlıkları tehdit altındadır. Bunların yanında bir de “yerinden etme” olayı var. Ve buna sebep olan da kapitalist sistem ve eril yürütücüleri. Kadının ve diğer türlerin gücünün ya da sesinin duyulması veya görünmesi için bu metin bağlamında sahnede olmalarına gerek yok diye düşündüm. Ak Ana, Çiçekler, Hedil, Göl, Ak Ana’nın geyikleri, hatta mahalle; örgütlü hareket ediyor. Hepsini sahneye getirmek yerine Ahzem’e karşı hep birlikte yaptıkları planı uygulamak üzere Hedil’i sahneye getirmem yeterli oldu. Bazı diyaloglardan sahnede görünmeyen bu kadın karakterlerin mahallenin geleceği için de bir planları olduğunu, fiilen örgütlendiklerini öğreniyoruz.

Dillere pelesenk olmuş bir kalıp var “Kadınlar çiçektir”. Çiçek Kalkışması’nda da kadınlar çiçeklerle metaforize edilmiş fakat bu kalıbı yıkan bir role sahipler. Edilgen değiller, aksine sürekli bir araya geliyor, örgütleniyor ve direniyorlar . Metnin girişinde de alıntılandığı gibi “Bir çiçek çok uzun boylu değildir, ama kalkışmanın anlamını bilir” Kadın karakterlerinin metindeki rolleri hakkında neler söyleyebilirsin?

Onlar kalkışmayı bilen çiçekler. Ayrıca fiziksel özelliklerine dair hiçbir şey bilmiyoruz. Kadınlar çiçekse eğer, böyle çiçektir demeye getiriyorum. Ak Ana bile yaşlı, güçsüz kadın imajının tersine şaman gibi acayip bir kılıkta dolaşan etkin bir karakter. Nilüfer öz savunma yapıyor. Oyuna bakınca bu örnekler çoğaltılabilir. Toplumsal düzeyde kadının ve doğanın gerçek kimliği cinsiyetçi sistemde çarpıtılıyor. Bunun sonucunda da bugün “toplumsal cinsiyet rolleri” dediğimiz roller dağItılmış durumda. Buradaki gerçeği ortaya çıkarmak istedim. Kadın karakterlerime de bu misyonu yükledim.

Bilinçli bir şekilde değiştirilen, baskılanan bir kültür-sanat atmosferine tanıklık ediyoruz. Özellikle pandemi döneminde birçok tiyatro sahnesi destek alamadığı için kapandı. Bu tür sanat karşıtı politikalarla ilgili gözlemin nedir?

Tiyatro Türkiye’de her zaman yeterince destek görmeyen, geliştirilmesi neredeyse bir avuç sanatçının çırpınışına kalmış bir sanat. Burada tiyatro ile ilgilenebilmek için çoğu insanın bir gelir elde etmeden hatta bazen zarara girerek yaratmaya devam ettiğini söyleyebilirim. Bu tabi ki senin de dile getirdiğin sanat karşıtı politikalarla yakından ilişkili. Bütün bunların yanında Covid-19 salgını döneminde tiyatro günah keçisi ilan edildi. Pandemide ilk kapatılan tiyatrolar oldu. İnsanların ilk vazgeçtikleri şey tiyatro izlemek oldu. Bilet almadılar ve oyun izlemekten vazgeçtiler. Bazı tiyatrolar eski oyun kayıtlarını erişime açtı bazıları da dijital platformlarda tiyatro yaptılar ki -bunun için ciddi emek gerekir- bu tip girişimler tiyatroyu diri tutma konusunda kısmen başarılı olsa da maddi geliri yok denecek kadar azdı. Sahne, oyun, yönetmen, yazar desteklenmedi.

Üniversitelerin tiyatro bölümleri de bir bir kapatıldı. Oyunculara, özellikle de kadınlara adı konulmamış ama bizlerin sebebini çok iyi bildiği bir ambargo ve “cadılaştırma” uygulanıyor. Bu durum sende nasıl hisler uyandırıyor, sana neler düşündürüyor?

Özellikle oyuncular için kadın olmak, cinsiyetçi tutumlar, cinsel taciz ve saldırı gibi davranışlara karşı ne yazık ki her daim tetikte olmayı beraberinde getiriyor. #MeToo hareketinin dünya genelinde yarattığı dalga, Türkiye’de #SusmaBitsin ve Gösteri Sanatlarında Kadın gibi oluşumlarla, kızkardeşliğin gücüyle büyük bir dayanışma ve bilinçlenme ağına dönüştü. Doğal olarak bu kadınlar çıkıp konuştular. Eril yapı, karşısında “konuşan kadın” istemiyor. Eşitlik mücadelesi geliştikçe, sinsi sinsi, alttan alttan, bazen de açıkça konuşan kadına bir ihtar veriliyor. Eril yapının dayatmalarına karşı söylenen bu sözler söyleyenin “cadı” ilan edilmesiyle sonuçlanıyor. Ben, yazılarımda dikkatimi kızkardeşliğin gücüne ve kadın dayanışmasına vermiş durumdayım. Onların böylesine büyüyen bir hareketin karşısında durmaya çalışıyor olmaları beni şaşırtmıyor ve korkutmuyor. Neticede onlar gidecek biz kalacağız.

Bir eser üretmek başlı başına zor bir süreçken, kadınlar için bu yaratma süreci daha da çetrefilli diye düşünüyor musun sen de? Yaratılıcığa doğru atılacak adımları engelleyen, baskılayan patriyarkal bir yapının içinde olmak seni nasıl etkiledi ve benzer süreçlerden geçen kadınlarla paylaşmak isteyeceğin düşüncelerin var mı?

Kadın yazar olmaktan önce kadın insan olduğum için patriyarkal yapının içinde olmak beni de zorladı diyebilirim. Sadece yazarlık alanında değil her alanda ayrımcılığa uğradığımı- uğradığımızı düşünüyorum. Aile ortamından başlayıp okul sıralarında devam eden, şehir sokaklarından iş yerlerine kadar bir dizi ayrımcılık. Evet, şimdi erkek yazar arkadaşla yan yanayız ama yolculuklarımızı kıyasladığımızda yan yana gelebilmek için kadınların veya LGBTİ+ bireylerin sürekli olarak daha çok çalışmak zorunda kaldıklarını ve engellere “rağmen” başardıklarını görüyoruz. Mesele, cinsiyetleri algılayış, eşitsizlik, toplumsal cinsiyet eşitliği algısı, kadın özgürlüğü meselesi. İşte tam da bu yüzden konuyu cinsiyet eşitsizlikleri ve bunun doğurduğu neden ve sonuçlarla birlikte ele almak, çözümü de buralarda aramak gerekiyor.