Ölene Kadar Diyetteyiz
Madem biz ölene kadar diyetteyiz, bedenimizde de bir şeyler yanlış gidiyorsa buna müdahale etmeliyiz. Bizler ilk müdahaleyi genellikle arama motoruna “diyet” yazdığımızda karşımıza çıkan sonuçlardan en cazip gelen hangisiyse onu yaparak başlarız. Birincisi bunu yaparken para ödemiyoruz, ikincisi çok hızlı kilo vermeyi vadediyor.

Büyüme ve gelişmenin sağlanması, yaşamın sürdürülmesi, sağlığın korunması için besinlerin kullanılmasıdır beslenme.
Öncelikle şuradan başlayalım isterim. Doğduk ve iyi kötü bir şekilde gelişimimizi tamamlayıp büyüdük. Mevcut konjonktürde hangimiz sağlığımızı korumak için besleniyoruz? Mesela pazara, markete gittiğinde mevsiminde olan sebzeye elini uzatırken sağlığını mı düşünüyorsun yoksa cebini mi? Ya da pazarı manavı boş ver. Acıktın, dolabı açtın. Sağlığıma hangisi daha iyi gelirse onu mu yersin yoksa ne varsa onu mu?
Evet, katılıyorum; biraz ekonomik kriz vurgusuyla giriş yaptım ama tam da başlangıç noktası sayılabilecek konu bu!
Az önce okudukların bir kenarda kalsın şimdi bambaşka bir şey söylüyorum hazır ol: İnternette arama motoruna Türkçe “diyet” yazdığında karşına kaç tane sonuç çıkacağını biliyor musun? 15 milyona yakın… Okumaya devam et, bittikten sonra bakarsın arama motoruna… Karşına çıkan ya da çıkacak olanlardan birkaçını söyleyeyim mi? “5 günde 10 kilo verdiren diyet!”, “Patates Diyeti ile Günde 3 Kilo Verin!”, elma diyeti, yumurta diyeti, Karatay diyeti vb. Bu liste uzayıp giderken bilmemiz gereken ilk konu şu; diyet, bir kişinin gün içindeki beslenme örüntüsünün adıdır. Yani biz aslında ölene kadar diyetteyiz.
Madem biz ölene kadar diyetteyiz, bedenimizde de bir şeyler yanlış gidiyorsa buna müdahale etmeliyiz. Bizler ilk müdahaleyi genellikle arama motoruna “diyet” yazdığımızda karşımıza çıkan sonuçlardan en cazip gelen hangisiyse onu yaparak başlarız. Birincisi bunu yaparken para ödemiyoruz, ikincisi çok hızlı kilo vermeyi vadediyor. Oysa ki, bedenini dinlesen neye ihtiyacın olduğunu anlayacak ve bunu yapmak için de uzmanından destek istemen gerektiğinin farkına varacaksın. Ancak haklı gerekçeler var.
Neoliberal politikalarla sağlık hakkımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Her şey özelleşiyor ve bu özelleşmenin karşısında en temel hak olan sağlık hakkına erişimimiz engelleniyor. Devlet hastanesinde Beslenme ve Diyet polikliniğinden randevu almak bir dert, 5 dakika ile sınırlı olan görüşmen ayrı bir dert. Ayda 1 kere 5 dakika görebileceğin bir diyetisyenden de alacağın verim ortada…
Ekonomik kriz derinleşiyor, kadın yoksulluğu artıyorken özelden bir diyetisyene başvurmak lüks sayılıyor. Halbuki sağlık temelinde bunu yapıyoruz.
Tabak çeşitliliği önemli dediğimiz noktada o tabağı çeşitlendirmek ve renklendirmek demek daha fazla meyve sebze alıyor olmak demek. E fiyatlar malum. Onu da alamıyoruz.
Şimdi bu toplamda tek çeşit beslenme ile kısa sürede kilo vermeyi vadeden her şey elbette ki cazip gelecektir bizlere. Ama kaçırdığımız bir şey var; popüler diyetler dönemseldir, seni her dönem bir diyete mahkum eder, sağlığını bozar, sürekli denersin, sürekli denemeler yapmak bedenine yapacağın en büyük kötülüktür. Çünkü o da yorulur, bazen küser, bazen hiç konuşmaz, bazen de hiç çalışmaz.
Tüketim toplumunda ve kültüründe bedene, meta rolü verilmiştir. Özellikle medya diğer kurumlarla iş birliği içinde bireylere sürekli bedenlerini özenle korumaları gerektiğini hatırlatmakta ve bu hatırlatma işlemini yaparken bireylerin nasıl beslenmeleri gerektiğini, nasıl formda kalabileceklerini ve sağlıklı olacağına ilişkin reçeteleri sunmaktadır. Kimi zaman tıbbi bir söylemle, kimi zaman popüler köşe yazarlarıyla ve çoğu zaman da magazinsel bir dille bu reçeteleri üretmektedir. Özellikle de kadın bedeni üzerinde yükseltilen “zayıf kalma, sağlıklı beden” söylemleri kadınları nesneleşme sürecinde ataerki, kapitalizm ve medya üçgenin ortak eylem ve söylemleri kıskacına almaktadır. Kadının tüketim nesnesine dönüşmesinde medyanın ne kadar önemli olduğunu görmemek mümkün değil. Televizyon sosyalleşme, özdeşleşme ya da eğlence aracı olduğu kadar egemen yapıları meşru kılar, cinsiyet kalıplarını biçimlendirir.
Tüketim toplumunda bireylere; genç kalmak, ince olmak ve bunların bir değer olduğu anlatılmaktadır.
İnsanları yanıltan nokta ise kilolu olmanın basit bir estetik sorunu olarak gösterilmesi ve zayıflamak için sihirli formüllere ihtiyaçları olduğunun hatırlatılmasıdır. Sağlıksız olsa bile ideale olan talep, tüketime dayalı güzellik hiyerarşisinin gücünü göstermektedir.
Kapitalizm, neoliberal politikalar, patriyarka üçgeninde medyanın da rolünü içine katarak sağlık kılığına büründürülmüş güzelliğin değil, bedensel ve ruhsal bütünlüğümüzü bozacak tüm olumsuzlukları hayatımızdan çıkartarak sağlıklı bir kişi olmanın yolunu bulmalıyız. Çünkü toplumun güzellik dayatmaları kendimizi, bedenimizi sevmemize engel olmamalı.